"YIKMADAN YAPMAK"
Tartışma ne kadar önlemeye çalış sakta
hayatlarımızın içinde... Bir köşe dönüşü kadar yakın; iş de, evde, sokak da...
En yakınımızla, bir daha yüzünü görmeyeceğimiz bir yabancıyla, yaşlıyla,
çocukla, kadınla, erkekle… kasapla, manavla, taksi şoförüyle, doktorla,
müdürle, hademeyle… Ve hatta tavuğuyla kavga edip terlik atan bir adamı
seyretmişliğimden ötürü, tavuğunla bile diyebilirim… Olduk olmadık zamanlarda…
Kendimize olmasa da dolaylı bulunduğumuz durumlarda. Kızdığımızı yakalayamadık mı
alakasız bir masumla... Hepimizin kendimizi içinde hızlı - yavaş adımlarla
bulduğumuz bir olay.
Kulaklarımız kızarmaya, kalp atışlarının hızlanmaya başlamasıyla durdurulmadığı
taktirde su kaynatan radyatör misali patlama noktalarına kadar gelebiliyor…
Belki bu yüzden eskinin "Düello" usulünü çok taktir ediyorum.
Tartışma çıktığı anda ve ortamda değil, iki taraf tarafından da anlaşılacak
eşit silahlanmayla ve tanıklar karşısında ileride bir tarih ve zamanda… Yani
hazırlıklı, beklentileri bilinçli şekilde… Yalnız silah yerine araca; araç
olarak da sözcüklere taraftarım. Çocuklara da sürekli "Elleriniz yerine
sözlerinizle konuşmaya çalışın" diye itişmeleri önlemeye çalışıyorum.
Hatta ve hatta yazı yazmaya başladıklarından bu yana ateşli anlarda konuşmaları
kontrolsüz olacaksa, yazarak birbirlerine hislerini anlatmalarını
cesaretlendirmeye çalışıyorum. Edebiyatları kuvvetlenmese bile yazıya dökme
süresince alevlerin soğuması umuduyla... Kontrolsüz kullanılabilecek sözlerin
kılıçtan derin ve iyileşmez yaralar açabilme kudretini de çocuk yaşlarda
öğreniyoruz. Çocuğun çocuğa acımasızca harcayabileceği sözler hepimizin
çocukluklarında yerini koruyor. "Dört göz", "Şişko",
gibileriyle başlayıp katmerleşebilecek örnekleri hepimizin hafızasında... Yine
bu yüzden çocuklarıma; "Kendine söylenmesini istemediğini başkasına
söyleme" şeklinde papağanlar gibi tekrardayım.
Kontrol yeteneğini kazanma emeğinin büyüklüğünü taktir ediyorum. Bu kontrol
yeteneği kendiliğinden oluşmuyor. Tam kazanıldı derken "ölen de mi öldüren
de mi?" cinsinden bir olayla tekrar test edilebiliyor. Kontrolün sağlıklı
büyümesi için neler gerekiyor?... Bir yolcu uçağının pilotu kafasına dayalı
terörist silahına rağmen gözünü kırpmadan nasıl soğuk kanlılığını
koruyabiliyor? Bir şoför tehlike anında donup kalmak ya da çığlık atmak yerine
tehlikeden sıyrılabilmek için nasıl harekete geçebiliyor? Bu anın hazırlığı ne
zaman başlıyor? Ne zaman başlatılmalı?
Genlerimize geçmiş "yüz ifadeleriyle konuşma" milli karakterimizi
nasıl unutur, bir Batılının ifadesiz suratını takınırız? Son derece soğuk kanlı
ve duygularını kontrol edebilen bir çevrede yaşadıkça kendi zayıflıklarım daha
da oltaya vurur şekilde... Ne kadar kendimizi tutmaya çalışsak da bir delik
bulup kaçıverebilen nidalarımız nasıl dizginlenebilir?
Tehlike önceden hesaplanırsa kazalar olsa bile ufak sıyrıklarla atlatmak
mümkün. Tartışmalardan da soğuk kanlılıkla üstümüzü başımızı yırttırmadan yada
karşımızdakini tokatlamadan çıkmak mümkün olsa gerek. Yıkıcı amaca
kullanacağımız her sözcük sonucunda daha büyüğünü geri getirecektir. İleri -
geri derken yaylım ateşi misali ölümüne olmasının önüne geçilmez. Bu arada
yanımızdan geçen masumlar da kaza kurşununa gidebilirler.
Doğal olarak kazanamayacağımız savaşa girmemek en akıllı olanı. Şimdi
yazacaklarım ideal şartlar altında yani tartışmanın eşit kuvvetlerde insanlar
ve eşit değerde amaçla yapıldığı durumlarda yarayabilir. Bunlarda genelde aile
içi tartışmalar gurubuna giriyor… İki taraf da ne pahasına olursa olsun
kazanmak ya da karşıdakini kontrol amacıyla kolları sıvamışsa buna Karakol da
yardım edemez! Ama yinede aklımızın ucunda olması kendimizi anlamamıza yardim
eder düşüncesiyle yazılı düşünmeye devam ediyorum…
Anlaşmazlık konusu olan fikrin niteliği çok önemli. Bu tartışma gerçek bir
olaydan mı, yoksa gocunma gibi hayal ürünü bir durumdan mı kaynaklı? Ya da
zevkler ve renkler gibi konular mı? Bu şekilde kaynak tespiti yapıldıktan sonra
gerçek olaysa araştırmasını yapmalı. İddialar doğrumu?
Tartışmanın sebebi farklı algı ise tartışmanın sonu gelmeyebilir. Size armut
görünüp başkasına elma görünüyorsa.... Matematikçi gözüyle şair gözünün farklı
algılaması gibi… İkisi de doğru ama ikisi de farklı alanlara yoğunlaşmış türde olabilir.
Tartışmanın sebebi fikir farklılığıysa; fikirlerimiz ahlak, inanç, değer yapısı
gibi köklerden uzantılar olduğundan bu tartışmalar en tehlikeli ve kısır
tiplerindendir. Bunlara girişmemek en doğrusu. Fidanın toprağını
değiştirebiliriz ama köklerini değil.
Tartışmanın yeri ve zamanını iyi tespit etmeliyiz. Adrenalin uç noktalardayken,
sıcağı sıcağına yapılan tartışmalar bir yere varmaz. Fakat "Sonra
görüşürüz!" seklinde şahsın defterine yazmak da ileriye yatırım şeklinde
hırs taşıyacağından olumlu sonuç getirmez. Sonunda keskin sirke hesabına
dönebilir. Her iki taraf içinde uygun ve sakin bir ortamda karşılıklı
fikirlerimizi aktarmak ise tartışmanın sürüklenmesini önleyebilir.
"Birlikte çözüm arayabilmek amaçlı" olması tartışmanın yolda kalmaması
için şart. Karşımızdakini anlayabilmek için dinlemeli, Olayı Onun açısından da
görmeye çalışmalıyız. Anlayamadığımız noktalara açıklık getirebilmek için
gereken soruları doyurucu yanıtlar alıncaya kadar sormalıyız.
"Benim söylediğimi sandığını anladığına inandığını biliyorum ama
duyduğunun benim anlatmaya çalıştığım şey olmadığını senin anlayıp
anlamadığından emin değilim!" şeklinde karmaşık yollara sapmadan...
Sözcüklere saplanıp kalmadan tüm fikri okumaya çalışmalıyız.
Birkaç çözüm yolu ortaya getirdikten sonra iki tarafa da en uygununda karar
kılmaya çalışmalı. Her iki taraf da tatmin olana kadar bu çözümü aramakta devam
etmeli. Bu tartışmada bir uzlaşma getirmese bile faydalı ve medeni bir
alışkanlık....
Unutma maliki hiç bir sağlam beraberlik fikir tartışmasız olmaz. Yeterki bu
tartışmalar karşı tarafı kırmadan ve bastırmadan olsun. Böylece sonuçta HEPİMİZ
KAZANABİLİRİZ..