Geleceğin Enerji Politikası: Küresel Trendlerde İlk 10"
Frost & Sullivan, "Geleceğin Enerji Politikası: Küresel Trendlerde İlk 10" başlıklı çalışmasıyla küresel enerji endüstrisinin geleceğini belirleyecek gelişmeleri masaya yatırıyor
Enerjide "Global 10" trendleri Türkiye'yi nasıl etkileyecek?
2030 yılına kadar dünya enerji tüketiminde yüzde 44'lük dev bir artış beklenirken, yükselen enerji talebi, kaynaklardan üretim yöntemlerine, altyapı ve dağıtımdan verimliliğe kadar birçok alanda yeni trendlerin gelişimine yol açıyor.
Sanayi toplumuna geçişten bu yana enerjiye olan talepte tarihte benzeri görülmemiş ölçüde yaşanan artış, enerjinin küresel aktörlerini yeni arayışlara yöneltiyor. Dünyanın önde gelen Growth Consultancy & Research (Büyüme Danışmanlığı ve Araştırma) kuruluşlarından Frost & Sullivan'ın Rusya, BDT, Orta ve Doğu Avrupa Enerji Direktörü Beatrice Shepherd, "Geleceğin Enerji Politikası: Küresel Trendlerde İlk 10" adlı çalışmasında enerji sektöründe yaşanan gelişmelerin yakın geleceğe yansımalarını gözler önüne seriyor. Çalışma, başta petrol ve doğalgaz olmak üzere enerjide önemli oranda dışa bağımlı olan Türkiye'nin geleceğine dönük ciddi ipuçlarını da barındırıyor.
Enerji tüm sektörlerin anahtarı
Gelişen ekonomiler enerjiye artan bir ivmeyle ihtiyaç duyuyor. Çin dünyanın en büyük enerji tüketicisi konumuna doğru yükselmeye yol alırken, Hindistan ve Afrika ülkelerinde enerjiye olan talep de çığ gibi büyüyor. Önümüzdeki birkaç yıl içinde talepte gerçek bir patlama yaşanması bekleniyor. Beatrice Shepherd, günümüzün artan değişimleri ve rekabet ortamında iş çevrelerinin gelecek vaat eden iş fırsatlarını değerlendirmek zorunda olduğunu ifade ederek, enerji sektörünün bu konuda kilit rol oynayacağını, yatırımların maksimize edilmesi için enerji sektöründeki trendlerin yakından izlenmesinin önemine dikkat çekiyor.
ABD Enerji Enformasyon İdaresi'nin 2009 yılı raporuna göre 2030 yılına kadar enerji pazarında yüzde 44'lük bir artış olacağına işaret eden Beatrice Shepherd, Frost & Sullivan'ın tahminlerine göre yaşlanan enerji tesisleri nedeniyle Avrupa'nın 2020'ye kadar yıllık yaklaşık 25 GW'lık muazzam bir ek üretim kapasitesine ihtiyaç duyacağını, buna Çin, Hindistan ve gelişmekte olan ülkelerin enerjiye olan ihtiyacı da eklendiğinde talebin inanılmaz bir boyuta ulaşacağının altını çiziyor.
Doğalgaz ve kömürde yeni trend
Çalışmaya göre doğalgazın "yeni çağı" olarak adlandırılan gelişme LNG erişilebilirliğindeki yoğun artışla geliyor. Shepherd, ABD'nin 2009'da kaya petrolü ve kömür yatakları gazlarından elde ettiği üretim baz alındığında dünyanın en büyük gaz üreticisi konumuna ulaştığını vurguluyor. Yeni yöntemlerle gaz elde etme araştırmaların Avrupa ve Çin'de gelişerek devam ettiğini ifade eden Shepherd, bunun yanında geleneksel üretimin önemini koruduğunu da belirtiyor.
Frost & Sullivan, enerjide bir diğer yeni trendin temiz kömür olduğunu ortaya koyuyor. Temiz kömür teknolojilerinin artan yatırımlarla önümüzdeki yıllarda kömür endüstrisinde önemli bir yer tutacağını ileri süren Shepherd, uzun vadeli olan teknolojilerin "karbon tutulumu" ve "entegre gaz kombine çevrim" olduğunu vurguluyor.
Nükleer de yenilenebilir enerji de yükselişte
Nükleer enerji yatırımları özellikle Çin, Hindistan ve Rusya'da büyük bir hızla devam ediyor. nükleer enerji santraline sahip olmayan Türkiye'nin üç nükleer santral için çalışmalar sürdürmesi de uluslararası arenada nükleer canlanmanın somut göstergeleri arasında gösteriliyor. Artan elektrik talebini karşılayabilmek için nükleer enerjinin uygun maliyetli teknolojik imkan sunması ve beraberinde enerji bağımsızlığı getirmesi, nükleer enerjiyi vazgeçilmez kılıyor.
Bununla birlikte, yenilenebilir enerji dünya genelinde hızlı yükselişini sürdürüyor. Avrupa Birliği 2020 yılında enerji üretiminin yüzde 20'sini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamanın planlarını yürütüyor. ABD bu alanda yüzde 10-20 aralığını hedeflerken, Çin 2020 yılında 100 GW'lık yenilenebilir enerji üretmeyi amaçlıyor. Öte yandan, enerji üretiminin maliyetiyle ilgili olarak "şebeke eşleşmesi" olarak tanımlanan bir gelişme de yaşanıyor. Buna göre elektrik üretim maliyetinin daha düşük olduğu fosil bazlı yakıtlarla aynı maliyet düzeyine inecek olan yenilenebilir kaynaklar, önümüzdeki dönemde maliyet avantajını da beraberinde getirecek.
Teknolojide değişim, verimlilikte artış
Frost & Sullivan'ın küresel enerji direktörlerinden Beatrice Shepherd'a göre enerji talebinin mevcut şebeke kapasitesinin çok üstünde olması ve enerji üretim birimlerinin sayısının ikiye katlanması birçok altyapı hizmetini kendi ölçümlerini geliştirmeye ve network yapılarını akıllı teknolojiler uygulayarak takip etmeye zorluyor. Akıllı ölçümler akıllı şebekeye yönelik büyük bir gelişmenin entegre parçalarını oluşturuyor. Bu alanda İtalya önde gidiyor. ABD ve AB'de akıllı çözümleri hayata geçirmeye başlamış durumda bulunuyor.
Geleceğin enerji sektöründeki bir başka önemli aşama ise enerji verimliliği olarak belirleniyor. Gelişmiş ülkeler aktif olarak kullanılan cihazlarda enerji verimlilik politikaları yürütüyor ve uygulamaya koyuyorlar. Bu sayede "minimum enerji performansı standartları" yeniden düzenleniyor ve elektrikli cihaz kullanımı için yeni sınıflandırmalar yapılıyor. Enerji yönetim araçları, çevreci binalar ve temiz nakliyat gibi konularda yeni politikalar geliştirerek yakıt tüketimini düşürmek ve karbon emisyonunu azaltmak hedefleniyor.
Yakın bir zaman diliminde trafikte oranı hızla çoğalacak olan elektrikli ve hibrid araçlar da verimli enerji depolama sistemine ihtiyaç duyacak. Bu sistem Frost & Sullivan'a göre gelişim sürecindeki teknolojiye ivme kazandıracak. Geleceğin potansiyel enerji sistemlerini etkileyecek faktörler arasında depolama sisteminin temel özellikleri ve kullanılan materyallerin niteliği önemli olacak. En büyük potansiyeli akaryakıt pilleri oluşturuyor. Global depolama pazarının 2013 yılında 61 milyar dolara çıkması bekleniyor.
Global enerji pazarının geleceğine yön verecek bir diğer önemli yeni trendin ise 'liberalizasyon' olacağı öngörülüyor. Bu gelişme sayesinde büyük enerji tekellerinin etkinlikleri sınırlanacak ve enerji pazarı gerçek küresel rekabete açılacak. Piyasada her aktör kendi elektrik tedarikçisi seçimine kendisi karar verebilecek. Nitekim sınırlar ötesi elektrik ticareti düşüncesi Avrupa Komisyonu tarafından destekleniyor. Bu desteğin, yenilenebilir enerjinin sınırlar ötesi, hatta kıtasal geçişini sağlayacak yüksek voltaj elektrik şebekesinin önünü açması bekleniyor.
Türkiye enerjide büyük ve çekici bir pazar
Frost & Sullivan Enerji, Çevre ve Yapı Teknolojileri Danışmanı Jonathan Robinson, Türkiye'nin ekonomik büyümesine paralel olarak önümüzdeki on yıl içinde elektrik ihtiyacının yüzde 5.5 oranında büyüyeceğini kaydediyor. Bu oranın Rusya'da yüzde 3, Fransa'da yüzde 1.5, İngiltere ve İtalya'da ise yüzde 1-1.5 oranında olacağını ifade eden Robinson, tüketime göre kıyaslandığında ise Türkiye'de kişi başına düşen elektrik tüketiminin Almanya ve İngiltere'deki tüketimin yüzde 40'ına karşılık geldiğini belirtiyor. Gelişmişliğin temel göstergelerinden birinin tüketicilerin güvenli elektriğe ulaşabilmesi, diğerinin ise elektrikli ev aletlerine sahiplik oranı olduğunu belirten Robinson, söz konusu iki olgunun elektriğe olan talebi artırdığını ve enerji sektörüne daha fazla yatırımı zorunlu kıldığının altını çiziyor.
Türkiye'nin sağlıklı bir enerji altyapısına sahip olabilmesi için elektrik şebekelerinin iyileştirilmesi gerektiğine işaret eden Robinson, enerji nakil hatlarında Türkiye'nin kaybının yüzde 15 olduğunu, bu oranın Polonya'da yüzde 8, Almanya'da ise yüzde 5 olmasının kaybın büyüklüğünü ortaya koyduğunu belirtiyor. Yenilenebilir enerji kaynakları konusuna da değinen Robinson, Türkiye'nin bu alana özellikle yoğunlaşması gerektiğini, yeni termal enerji tesisleri ve rüzgar santralleri kurarak enerji çeşitliliğinde daha hızlı yol almasının büyük önem taşıdığını vurguluyor.
Nükleer enerji konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı bir tutum sergilediğini ve nükleer santral kurulumuna açık çek verdiğini söyleyen Robinson, Frost & Sullivan'ın çalışmasının da nükleer enerjinin karma enerji çeşitliliği bakımından önemli bir yer tuttuğunu ortaya çıkardığını belirtiyor. Avrupa ülkelerinden farklı olarak Türkiye'de kömürün gündemde olmadığını ifade eden Robinson, Türkiye'nin bu alanda da çekici bir pazar olduğunu, büyük kömür santrallerinin yanı sıra 200 MW gücünde küçük üniteler kurulabileceğinin altını çiziyor.