Günlük yaşam, çoğu zaman, insanlar arası iletişim çatışmaları ve
anlaşmazlıklarla doludur. Örneğin, kahvaltı masasında eşinizle bir konu
üzerinde tartışmaktasınızdır. Siz yeni bir girişim yapmanın zamanı geldiğine inanıyorken ; eşiniz "Hiç de öyle değil! Biliyorsun ki, şu anda ona ayırabilecek kadar paramız yok" demektedir.
İşyerinize gelmişsinizdir. O gün için tasarladığınız yeni şeyler vardır.
Düşüncelerinizi çevrenizdekilerle paylaşmak istersiniz. O sırada birisi:
"Buna benzer bir şeyi daha önce de denemiştik. Biliyorsunuz yürümedi..." diyip çıkıverir işin içinden.
anlaşmazlıklarla doludur. Örneğin, kahvaltı masasında eşinizle bir konu
üzerinde tartışmaktasınızdır. Siz yeni bir girişim yapmanın zamanı geldiğine inanıyorken ; eşiniz "Hiç de öyle değil! Biliyorsun ki, şu anda ona ayırabilecek kadar paramız yok" demektedir.
İşyerinize gelmişsinizdir. O gün için tasarladığınız yeni şeyler vardır.
Düşüncelerinizi çevrenizdekilerle paylaşmak istersiniz. O sırada birisi:
"Buna benzer bir şeyi daha önce de denemiştik. Biliyorsunuz yürümedi..." diyip çıkıverir işin içinden.
Öğle aralığında, daha önce almış olduğunuz, fakat kısa sürede bozulan bir
aygıtı değiştirmek istersiniz. Karşınızdakiler paranızı geri ödemeye yanaşmazlar, ya da bozuk aygıtı değiştirmek istemezler. "Neden böyle davranıyorsunuz?" diye sorarsanız; yanıtları hazırdı: "Bu mağazamızın prensibidir. Tersine hareket edemeyiz".
Akşama doğru, tam işyerinizden ayrılmak üzeresinizdir, hiç de görmek
istemediğiniz birisi karşınıza dikiliverir. Sırıtkan bir yüzle her zamanki
gibi, sizden aynı isteklerde bulunmaktadır. Ondanda kurtulur, arabanızla evinizin yolunu tutarsınız; bu kez de, farkında olmadan kırmızı ışığı geçtiğiniz için, yolun kenarına çekilip trafik polisine hesap vermek zorunda kalırsınız.
Kuşkusuz, bu tür tersliklerin hepsi aynı gün içinde başımıza gelmez. Ama,
benzer olaylarla karşılaşmak mümkündür. Yaşamımız boyunca edindiğimiz kişiler arası deneyimler yukarıda sayılan iletişim sorunlarını çözmemize yardımcı olur.
Bazı durumlarda ise, deneyimlerimiz ne kadar yeterli olursa olsun,
kurduğumuz diyaloglar olumlu sonuç vermezler. Başarısızlıkla biten böyle diyalogların sonunda sıkıntımız, öfkemiz, çaresizliğimiz, bir kat daha artabilir.
İletişim kurmakta güçlük çeken insanlar için, uzmanlar: "Zor İnsanlar"
deyimini kullanıyorlar. Zor insanlar, toplumdan topluma, kültürden kültüre farklı tanımlanmakla birlikte, temelde birbirlerine benzer davranışlar sergilerler. "Dediğim dedik, çaldığım düdük!" diyen cinstendirler adeta. İnatçı, hırslı, kaprisli ve kendini beğenmiş kimselerdir.
Böyle insanlarla nasıl bir iletişim kurulmalı dersiniz? Ya da, sizinle
diyaloga girmeyi ta baştan beri istemeyen bu zor şahısları sağlıklı bir iletişim kurmak üzere karşınıza nasıl oturtabilirsiniz? Bu tür durumlar, sıradan iletişim becerilerinden fazlasını gerektirir doğal olarak.
HASIMLIKTAN AMAÇ ORTKLIĞINA
"Kapışmak için iki kişi, karışık bir durumun düğümünü çözebilmek için
yalnızca bir kişi gereklidir" diyor bir iletişim uzmanı; Ardından şunu ekliyor : "En zor probleminizi çözüme ulaştırmak sizin elinizdedir" Yani, zor durumun çözümü için önce kendimiz uzlaşma niyetinde olmalıyız. Sonra, karşımızdaki zor insanı bizim bu niyetimize katılmasını sağlamaya çalışmalıyız. Onunla uzlaşabilirsek, hasımlık kendiliğinden ortadan kalkmaz mı?...
"Zor İnsan" ile iletişim kurabilmenin aşamaları özetle şöyle sıralanıyor:
1.. Balkona çıkmak: Birinci basamak kendi davranışımızı kontrol altına
almaktır. Karşıtımız "Hayır" dediği ya da ummadığınız bir biçimde davrandığı zaman; istediğimizden vazgeçmeye ya da karşı saldırıya geçmeye gerek yoktur. Konuşmayarak ya da tepki vermeyerek zaman kazanabiliriz, bu süre içinde, diyalogun asıl beklenen sonucunu dikkate alarak, sembolik bir şekilde : "Balkona çıkma" sözlerini deneyebiliriz.
2.. Onların tarafına geçmek: Karşıtınız, iletişim sırasında saldırmamızı
beklemektedir ya da direneceğimizi ummaktadır. O halde, biz tam tersini
yapmalıyız. Onu dinlemeliyiz, görüşlerini tanımalıyız, mümkün olabilen
noktalarda uzlaşmaya çalışmalıyız. Karşıtımızın gücünü ve yeteneklerini
tanıyabilmek, onun tarafına geçerek mümkün olabilir.
3.. Reddetmemek, yeniden çerçevelendirmek: Bu aşama, karşıtımızın
düşüncelerini reddetmek yerine, ki bu onu daha uzlaşmaz hale
getirir-dikkatini her iki tarafın beklentilerini tatmine yöneltme dönemidir. Bütün söylediklerini ele alıp problemi çözmek amacıyla tekrar çerçevelendirebiliriz. Örneğin: "Bunun neden böyle olmasını istiyorsun?", "Sen benim yerimde olsaydın ne yapardın?" ya da "Şöyle yapsak nasıl olur?" gibi sorular sorarak, iletişimi engelleyen sorunların isimlerini belirlemeye çalışabiliriz.
4.. Onunla Altın Bir Köprü Kurmak: Kendimizi bu aşamada bir arabulucu gibi düşünebiliriz. Onu da işin içine katarak, düşüncelerini ve beklentilerini
örenip karşılanmamış gereksinimlerini bulup çıkarmaya uğraşabiliriz. Kurduğumuz diyalog sonrasında, onun da kendisi içi bir zafer kazanmış olduğu kanısını uyandırabilirsek o kimseyle aranızda altın bir köprü oluşturduğunuzu düşünebiliriz.
5.. Onu sağ duyusuna getirmek, dize değil! : Bu aşamaya kadar, karşıtımız hala direnmekte ve görüşme yapmadan kazanabileceğini düşünmekte ise, biz yine de sinirlerimize hakim olmaya çalışmalıyız. Bu son aşamada yanlışlıkla güç kullanmaya ya da tehdit etmeye kalkışırsak bilelim ki bunlar geri tepecektir. Eğer onu köşeye sıkıştırırsak bu kez de, başka kaynaklarını harekete geçirerek bize karşı saldırıda bulunabilir. Bu nedenle konuşmayı olumsuz bir biçimde bitirmekten ise, bir sonraki görüşmenin davetiyesini uzatmaya çalışmalıyız. Böylece aramızdaki köprünün açık olduğuna inanacaktır. Görüldüğü gibi "Zor İnsan"la diyalog hiçte kolay değil. Ama önemli amaçlar uğruna bu yol her zaman denenmelidir. Kişileri dize getirmenin ya da "Ya hep, ya hiç!" yasası gereği kenara itmenin değil, ; Her iki tarafında olumlu yönlerinden
yararlanmanın çareleri aranmalıdır.
Dr.Yusuf B. Karaosmanoğlu ©